MHP Lideri Devlet Bahçeli, Ankara'da partisinin İl Başkanları Toplantısı'nda önemli açıklamalarda bulundu.
Yerel seçim konusunda flaş açıklamalar yapan MHP Lideri Devlet Bahçeli, "Ne söz verdiysek tutarız. AK Parti ile çözemeyeceğimiz bir mesele olmayacaktır. Yeni Yüzyılı tek yürek olarak inşa etmeliyiz. AK Parti ile yapılan görüşmelerimizde 3 belediye az 5 belediye fazla almadan ziyade ülkemiz ve geleceğimiz adına her türlü özveriyi gösterdiğimizi samimiyetle paylaşmak istiyorum" dedi.
MHP LİDERİ DEVLET BAHÇELİ'NİN KONUŞMASI ŞÖYLE;
'14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimleriyle yasama ve yürütme Cumhur İttifakı’nın müessir ve münhasır kazanımlarıyla tezahür etmiş, böylelikle yeni yüzyılın ilk harcı karılmıştır.
Şimdi sırayı 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimi almıştır.
Bütün hilkatin tek bir haliki olan Cenab-ı Allah’ın izni ve inayetiyle, aziz ve arif olan Türk milletinin takdir ve teveccühüyle 31 Mart eşiği sağ salim, kazasız belasız, merkezi yönetime münasip ve müzahir olacak ölçüde aşılacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi 31 Mart 2024 tarihini, Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni yüzyılına ivme verecek demokratik bir sınır hattı olarak değerlendirmektedir.
Evvelemirde partimiz adına şunu ifade etmeliyim ki;
AK Parti’yle yapılan görüşmelerimizde,
Üç belediye fazla, beş belediye az almak maksadından ziyade Türk ve Türkiye Yüzyılının tecellisine odaklandığımızı,
Ülkemiz ve geleceğimiz adına her türlü özveriyi karşılık beklemeksizin gösterdiğimizi samimiyetle paylaşmak istiyorum.
Dün itibariyle partimize yapılan aday adaylığı müracaatları sona ermiştir.
Kısa bir zamanda adaylarımızı belirleyip sahadaki çalışmalarımızı azim ve coşkuyla yaygınlaştıracağız.
Mesele hangi belediye başkanlıklarının partimizin uhdesinde olmasından daha çok Cumhur İttifakı olarak neyi, nasıl, nereye kadar başaracağımızın ilkesel tutum ve duruşunun Türkiye’miz adına ön hazırlığını yapmaktır.
Ummana damlayıp ebedileşen billur su damlaları misali, bir güneş gibi doğan Türk Devri’ne bizim de yürekten desteğimiz olacaktır.
Ve bu tercihimiz şüphesiz her türlü pazarlık bahsinden tamamıyla muaftır.
Günleri aylara, ayları yıllara eklemleyen zaman tünelinde her şey değişip ters yüz olsa da,
Elle tutulur objeler, gözle görülür suretler kaybolup gitse de,
Türk milleti kıyamete kadar yaşayacak, ebediyetin gökyüzünde tıpkı bir Süheyl yıldızı olup parlayacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi üstüne düşen sorumlulukları harfiyen yerine getirecektir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni yüzyılında basit siyasi hesap yapacak, çetele tutacak, sen onu aldın, ben bunu aldım, sen çok aldın, ben az aldım diyecek, bulanık suda balık avlayacak ne tıynetimiz ne de merakımız vardır.
Önce ülkem ve milletim diyorsak bunun gereğini seve seve yapmalıyız.
Biz neysek oyuz.
Ne söylemişsek yaparız.
Ne söz vermişsek tutarız.
Olduğumuz gibi görünür, göründüğümüz gibi oluruz.
Ayırmadan, ayrışmadan, Türkiye için canla başla çalışacağız.
Birliğin gücüyle, herkes için, herkese göre belediye diyeceğiz.
Genelden yerele birliği, ülkede yönetimde dirliği birliğin gücüyle başaracağız.
İstikrar ve hizmet için uyumlu yönetimle umutlu geleceğe muhakkak ulaşacağız.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yola çıkarken ilk gündem maddesi istikbal ve istiklaldi.
Bizim de aynısıdır, hiç kimse fıtrat değişir sanmamalıdır, bu kan, yine o kandır.
Cumhur İttifakı olarak büyük resme kafa yoruyor, kabuğa değil öze bakıyor, tek tek ağaçtan ziyade ormanın bütüne odaklanıyoruz.
Siyasi kulislerin müfsit akıntısına kapalıyız.
Küfürden daha şiddetli olan fitne akınına hazırlıklıyız ve bağışıklık kazanmış haldeyiz.
Hakikat gelince hıyanetin yerle yeksan olacağının bilincindeyiz.
Araba çamura battıktan sonra yol gösteren çok olurmuş,
Biz tekerimize çomak sokmak için tetikte bekleyen çamur zihniyetleri, çarpık niyetleri, münafık siyasetçileri, iç ve dış husumet cephesinde tüfek çatan ahlaksızları her cephede bozguna uğratmaya muktediriz.
Velhasıl, Cumhur İttifakı kararını vermiş, mutabakata varmış, 31 Mart 2024 tarihi için yola koyulmuştur.
Kaldı ki, AK Parti’yle çözemeyeceğimiz bir mesele de olmayacaktır.
Bize düşen görev çok çalışmaktır.
Siyasi gayemiz Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerinin çatısını örmek, gelecek nesillere huzurlu, istikrarlı, güvenli, gelişmiş, temel sorunlarını köklü çözümlerle buluşturmuş bir ülkeyi miras bırakmaktır.
Milleti ve ülkesinin varlığı için candan, yardan ve yarınlardan vazgeçmeye yeminli olan Milliyetçi-Ülkücü Hareket için esas amaç kazanacağı belediye sayısından daha fazla Türkiye’nin ve Türk milletinin ebedi saadet ve selametidir.
Zehirlenmiş ve zincirlenmiş muhalefetin seçenek olmaktan bütünüyle uzaklaştığı bu dönemde, yeni yüzyılı tek yürek halinde inşa etmeliyiz.
Yanlışı alkışlayanların fikri yoktur.
Eğri ile doğruyu ayıramayanların aklı yoktur.
Yalana ve yozlaşmaya sahip çıkanların ahlakı yoktur.
İşte Türkiye’deki köksüz ve kimliksiz muhalefetin durum aynısıyla böyledir.
Devir artık Türk Devri’dir.
Herkes hesabını buna göre yapmalıdır.
Yerel yönetimlere düşen zillet lekesini kazıyarak çıkarmak Türk Devrine, Türkiye Yüzyılına, uyanan tarih ve milli şuura müstesna bir hizmettir.
Biz hizmetkarız, biz millet sevdalısıyız, biz vatanın serdengeçtileriyiz, biz Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı’yız.
Değerli Basın Mensupları,
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yıl dönümü aynı zamanda geleceğin önsözü ve önyüzüdür.
Bu niteliğiyle iki hafta sonra uğurlayacağımız 2023 yılı milli hafızalara kazınmıştır.
Yıl içinde hiç unutulmayacak olaylar yaşanmıştır.
Bunlar arasında en göze çarpanı, 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli ikiz depremin asrın en korkunç felaketlerinden birisi olarak milletimizi hüzne boğmasıdır.
Devlet-millet dayanışmasıyla depremin yaraları sarılmış, enkazın vahim izleri elbirliğiyle silinmiştir.
Huzurlarınızda depremde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızı, kahraman şehitlerimizi rahmetle, hürmetle anıyor, hepsinin ruhu şad olsun diyorum.
Allah’tan dileğim, milletimizi ve ülkemizi görünür görünmez kaza, bela, hastalık, afet ve yıkımlardan esirgemesidir.
Devlet bütün imkânlarını devreye alarak deprem bölgesine müdahale etmiş, belki de dünya genelinde nadiren görülecek bir süratle felaketin ağır sonuçları en aza çekilmiştir.
Depreme karşı dayanıklı ve güvenli konutların yapımı hızla devam etmektedir.
Depremzede hiçbir vatandaşımız açıkta kalmayacak, sahipsiz ve çaresiz bırakılmayacaktır.
Deprem bölgesindeki illerimizin kesintisiz hizmet alması, bu çerçevede 31 Mart 2024 seçimlerinde istikrarın devamı boynumuzun borcudur.
Türkiye’nin gelecek planlamasının ilk sıralarında depremle mücadele yer alacaktır.
Cumhur İttifakı bu hususta proje bazlı, risk ve tehditleri analiz eden, buna karşı çözümler üreten ve pro-aktif hazırlıklarını hiçbir tavsama göstermeden hayata geçirmektedir.
Muhalefetin depremle ilgili istismar, yalan ve saptırmadan başka söyleyeceği tek sözü yoktur.
Bu konuda hevesleri yoktur, heyecanları yoktur, hedefleri yoktur.
Yaparsa yine Cumhur İttifakı yapacak, mutlaka da başaracaktır.
2023 yılında milli irade tecelli etmiş, Cumhur İttifakı 14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 seçimlerinden alnının akıyla ve demokratik aklanmayla çıkmıştır.
Birinci beş yıllık döneminde, bağlanan umutları karşılayan, ihtiyaç duyulan istikrar ve güveni sağlayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ikinci beş yıllık devresine milli iradenin desteğiyle geçmiştir.
14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleri turnusol kağıdı işlevi görerek muhalefetin tükenişini, gizli kapaklı pazarlıklarını, kaç ortaklı olduğunu sayamadığımız sipariş masanın asıl mahiyetini gözler önüne sermiştir.
Türkiye’nin öncelikli sorunlarından birisi muhalefetin iflas bayrağını çekmesidir.
Demokrasiyi erozyona uğratan çirkef muhalefet kendi kendini yiyip bitiren siyasi organizmaya dönüşmüş, bununla da kalmayıp iç barış ve huzur ortamına kesif bir cephe açmıştır.
Zillet ile hezimet arasında bir sarkaç gibi sallanan CHP, İP, DEM ve diğerlerinin Türkiye’yi siyasi kriz ve kaosa sürüklemek için her alçak tertibe başvurdukları gizlenemez boyutlardadır.
Kimin kimi çelmelediği, kimin kime tuzak kurduğu öylesine karmaşıklaşmıştır ki, tam bir akıl tutulması, tam bir ahlak kırılması, tam bir siyasi vicdan dağılması ortaya çıkmıştır.
Türkiye düşmanlarının siyasi taşeronu olacak kadar seviyesiz ve cibilliyetsiz hale gelen partilerin sadece demokrasiye değil, Türkiye’ye de zarar verdikleri çok açıktır.
Dünyanın hiçbir medeni ülkesinde milli ve manevi değerleriyle çelişen, milletine ve devletine çemkiren bir muhalefet yapısı görülmez, görülemez, görülmemiştir.
Muhalefet amansız bir hastalığın pençesindedir.
Birbirinin ipliğini pazara çıkaran, sırlarını düğün evinde ifşa eden müflis partilere milletimizin itimat etmesi imkansızdır.
Birbirine demediğini bırakmayanların, seçim sonuçlarının vebalini yıkmak için aynaya bakmak yerine suçlu ve sorumlu arayanların, bugünkü aklıyla dünkü aklını yerenlerin Türk siyasetinde varlığı esasen demokratik utançtır.
Milletim bilmelidir ki, bizim için asıl tehlike dış düşmanlar değil, siyasete yuva yapmış, hasbelkader TBMM’ne girmiş siyasi tufeylilerdir.
Bu haliyle CHP temelde güvenlik sorunudur.
PKK’nın demlenmiş hali olan sözde bölücü parti güvenlik tehdididir.
İYİ Parti kendi içinde bile dümen, düzen, alavere, dalavere, kumpas ve kutuplaşmadır.
Diyorlar ki, muhalefette yaprak dökümü varmış.
Bunu söyleyenlere sormak isterim ki, kökü olmayanın dalından ve yaprağından bahsetmek akıl ve mantık işi midir?
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yıl dönümü münasebetiyle, önümüzdeki yeni yüzyılın anahtarı Cumhur İttifakı tarafından imal edilmiştir.
Fakat Türkiye’yi kilitlemek isteyenler de faal haldedir.
Muhalefet bu mihrakların istetmesi, işletmesi ve işbirlikçisidir.
Bir yanda 1923 yılının kurucu ilke ve felsefesiyle, Milli Mücadele’nin birikim ve bıçkın iradesiyle Türk ve Türkiye Yüzyılının cümle kapısı aralanırken;
Diğer yanda sinir sistemimizi, moral ve milli değerlerimizi hedef alan, üstelik maneviyatımızı sarsma planıyla tatbik edilen sistematik operasyonlar, yoğun psikolojik harekâtlar gözlemlenmektedir.
Son günlerde iç ve dış bağlantılarının aşikar olduğu bu karanlık kampanyanın eşgüdüm halinde ve adım adım ilerletilip mevzi elde ettiği görülmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yıl dönümünü,
Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerinin heyecan ve motivasyonunu tahrip etmek, taciz etmek, bundan mülhem miadı dolmuş tartışmaları yeniden alevlendirmek, toplumsal gerilimi tırmandırmak için çok tehlikeli bir sayfa açılmıştır.
İlk olarak, fenomen adıyla ortaya dökülüp para ve servetinin kaynağı şaibeli ve muamma olan sonradan görme bir avuç çapulcunun yarattığı olumsuz hava, milletimizde uyandırdığı infial ve öfke halidir.
Bunun yanında insanlarımızı provoke eden sosyal medya görüntüleri, itibar suikastları, iftira düzeneği kuran sosyal medya hesapları, merdiven altı cemaat ve tarikatların şımarıklıkları, maneviyat dolandırıcıların şovları tahammül sınırlarını aşmaktadır.
Vatandaşlarımız alın teriyle, el emeğiyle ve geceli gündüzlü hayat mücadelesi veriyorken, aklını kaçırmış gibi para harcayıp, kahvesini altın tozuyla yudumlayan arsızların mantar gibi bitmeleri bir sistem sorunu olarak servis edilmektedir.
Buradaki amaç peyderpey telafi edilen sosyal ve ekonomik eşitsizliklerle cılız siyasal tepkiyi kamçılamak ve karıştırmak, Türkiye aleyhine yığınak oluşturmaktır.
Bu kapsamdaki hedef; sosyal anarşi üretmek, toplumsal itirazları siyasal tazyikle beslemek, maneviyatımız üzerinde kuşkular uyandırmaktır.
İkinci olarak, Türk futbolunda muhkem yeri olan kimi insanların illegal fonlara yüksek faiz beklentisiyle astronomik paralar yatırması,
Böylesi çarpıklığın bir banka ve bu bankanın çalışanı vasıtasıyla yaşatılması yalnızca hukuksuzluk değil bir ahlak ve maneviyat sorunu olarak belirmiş ve somutlaşmıştır.
Bu skandal Türk sporunu tartışmaya açmış, açgözlülüğü belgelemiştir.
Daha çok kazanma, daha çok faiz geliri alma, bunlara da gayri meşru yollarla ulaşma çabası sosyolojik rahatsızlığa yol açmış, ekonomik memnuniyetsizliği kışkırtmak için pusu atan çevreleri iştahlandırmıştır.
Bu kapsamdaki hedef; ahlak, adalet, eşitlik ve gelir dağılımı eksenindeki tartışmaları sistem ve devlet krizine tahvil etme aymazlığı ve kurnazlığıdır.
Somali Cumhurbaşkanı oğlunun bir vatandaşımızın trafikte ölümüne yol açmasından hemen sonra ülkesine çekip gitmesi, bunun üzerine muhalefetin dedikodu çarkını döndürmesi hep bu aymazlık ve kurnazlığa destektir.
Elbette Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu Türk adaletinin önünde hesap vermekle yükümlüdür.
Üçüncü olarak, Ankaragücü ile Rizespor arasındaki müsabakanın bitiminden hemen sonra maçın hakemine yönelik yumruklu saldırı, bunun ardından olağanüstü bir ortamın yaratılması, Türkiye Futbol Federasyonu’nun süreci sağduyu ve soğukkanlılıkla yönetememesidir.
Mehmetlerimiz, polislerimiz, korucularımız, masum insanlarımız şehit edilirken çıtı bile çıkmayanların birden bire ortalığı ayağa kaldırmak için seferber olmaları bize göre son derece düşündürücü bir çarpıklıktır.
Hakemimize karşı yapılan vandal saldırıyı önşartsız lanetliyoruz, ancak bu kaba güç gösterisini Türkiye’nin imajını yaralamak için kullananları, bir kaşık suda fırtına koparanları aynı derecede maksatlı ve marazi olarak addediyoruz.
Bu kapsamdaki hedef; sahaların ve tribünlerin ateşiyle toplumsal tansiyonu yükseltmek, Türkiye karşıtı çevrelerin eline koz vermek, istikrarsızlığa çanak tutmaktır.
Oyunu görüyoruz, kumpası fark ediyoruz.
Dördüncü olarak, TBMM’nde Kürtçe konuşma yapılması, buna müşfik ve müsamahakar davranış gösterilmesi, ayrıca bir haine karşı son zamanlarda artan ilgi ve yapılan övgülerdir.
Dil demek millet demektir.
Türk milletinin ve Türkiye’nin dili Türkçe’dir.
Türkçe’miz istiklalimizin ve milli birliğimizin kemer taşıdır.
TBMM’de Türkçe dışında konuşma yapmak, buna göz yummak Türkiye’ye ve bin yıllık kardeşliğimize yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Herkesin anadili saygındır.
Kürt kökenli kardeşlerimizin Kürtçe konuşması bizi rahatsız etmeyecektir.
Bu bizim zenginliğimizdir.
Fakat anadil bahanesi altında Türkçe’nin melezleşmesine müsaade etmemiz düşünülemeyecektir.
Dilde başlayan bir çözülmenin nerelere kadar ulaşacağını son 1,5 asırlık tarihimize bakan her uyanık şuur hemen görecek ve kaygımıza hak verecektir.
Türkçe’miz şerefimiz, anamızın ak sütü, varlığımızın sancağı, geleceğimizin güvencesi, bekamızın canevidir.
Bununla eşzamanlı olarak bir isyan elebaşının adeta bir kahraman olarak tanım ve telaffuzu sabır taşımızı çatlatmıştır.
Tarih ve milletin huzurunda söylüyorum; Hınıslı Said bir vatan hainidir, yaşadığı dönemin terörist başıdır, katildir, canidir, emperyalizmin uşağıdır.
Piran’da askerlerimize saldıran,
Halkı isyana teşvik eden,
Genç, Palu, Elazığ, Silvan, Lice, Varto işgaline kalkışıp Diyarbakır’ı ele geçirmek için saldırı düzenleyen,
Eğer bu işgal başarılı olsaydı İngiltere’den sözde Kürdistan için destek isteyeceğini itiraf eden bir soysuza kim övgü yağdırıyorsa onunla aynı çukurdadır.
Onlara dikkat ediniz, kalpleri milletle çarpmaz, gözleri milletle yaşarmaz, göğüsleri milletle kabarmaz.
2014 yılında Şeyh Said isminin Diyarbakır’da bir bulvara verilmesi, en başta Diyarbakırlı kardeşlerime ağır bir hakaret ve saygısızlıktır.
Çünkü teröristlerin geçim kapısı Türk ve Kürt düşmanlığıdır.
Bunlar kan içen vampirlerdir.
Şeyh Said silahlı ayaklanmasında askerlerimiz, yöre insanımız şehit olmuş ve yaralanmış, gasp, yağma ve hırsızlıklarla genel asayiş bozulmuştu.
Allah’a çok şükür kahraman Türk askeri ayaklanmayı bastırmış ve ayaklanan teröristlerin başını ezmiş; Şark İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan 80 sanıktan 48’i 1925 yılının 28 Haziranı 29 Hazirana bağlayan gecesinde darağacına çıkarılmıştır.
Şeyh Said’in damadı Melekanlı Şeyh Abdullah’ın son sözleri bakınız nasıldı:
“Gazetecilere dönüp yazın dedi, biz bu hainlere uyduk, başkası uymasın.”
Damadının hain dediğine bugün kahraman diyenler aynı ihanetin yolcularıdır.
CHP Genel Başkanı’nın, bir televizyon kanalında yaptığı “bu ayaklanmanın bastırılması sırasında oluşmuş acılar, bugün bazı torunlarının kalbini acıtıyorsa o acıya saygılı olmak gerekir” açıklamasının neresini düzeltelim? Aziz Atatürk’ün mirasının yağma edilmesini, hatıralarına ihanet edildiğini daha nasıl anlatalım?
Ne acısı, neyin acısı, unutulmasın ki, hainlere acıyan Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti’ne teröristlerin penceresinden bakan çürümüşlerdir.
CHP Genel Başkanı şehitlerimizin acısını ne yapacak? Nasıl izah edecek? Nereye koyacak?
Pençe-Kilit Harekât Bölgesinde Şeyh Said’in gayri meşru çocukları tarafından şehit edilen 25 yaşındaki Teğmen Eril Alperen Emir evladımızın 13 Aralık günü cenazesine katılıp,
Sonra da koşa koşa DEM isimli PKK aparatının ayağına giden CHP Genel Başkanı’nın, bir gün içinde hep üzgün görünüp hem de gülücükler saçması korkunç bir ikiyüzlülük değil midir?
Peki Alperen evladımızın acısıyla kavrulan muhterem ailesine, silah arkadaşlarına ve milletimize CHP Genel Başkanı saygı ve samimiyet gösterecek mertliğe ve vicdana sahip midir?
Şark İstiklal Mahkemesi Başkanı Merhum Mahzar Müfit Kansu’nun şu sözleri bizim de sözümüzdür:
“Döktüğünüz kanların, söndürdüğünüz ocakların cezasını adalet sehpasında hayatınızla ödeyerek hesap vereceksiniz.”
Ve o hesap sorulmuş, hainler sallandırılmıştır.
Değerli Basın Mensupları,
Aziz Dava Arkadaşlarım,
İsrail’in Gazze’ye yönelik insanlık dışı saldırıları devam etmektedir.
Gazze’de bir soykırım vardır, Nazi toplama kamplarının benzerlerini aratmayacak görüntüler medyaya yansımıştır.
İsrail masumları canlı kalkan yapmaktadır.
12 Aralık 2023 tarihinde BM Genel Kurulu’nda görüşülen ateşkes tasarısına 153 ülke kabul oyu vermiş, 23 ülke çekimser kalmış, 10 ülkede red oyu kullanmıştır.
İsrail uluslararası toplumda yalnızlaşmaktadır.
ABD yönetii de cani Netenyahu’yu eleştiriye başlamış, hükümet değişikliğine ihtiyaç olduğunu üst perdeden açıklamıştır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın, ABD Başkanı Biden ile 14 Aralık 2023 Perşembe akşamı yaptığı telefon diplomasisinde,
Türkiye’nin haklı tezlerini, makul görüşlerini ve yapıcı tutumunu bir kez daha vurgulaması, muhatabını Gazze’deki insani felaketle ilgili sorumluluk almaya davet etmesi bize göre çok değerlidir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın sesine kulak vermek, mücadelesini desteklemek, insani dramı sona erdirmek küresel vicdanın ve tüm ülkelerin ilk gündem konusu olmalıdır.
Nihayet İsrail ile Filistin arasında derhal ateşkes sağlanmalıdır.
İki devletli çözüm vasatı oluşturulmalıdır.
Çocuklar ölmesin diyorum, mazlumlar ölmesin diyorum, barış, huzur ve istikrar hem bölgemize, hem de dünyaya hakim olsun niyazındayım.
Ayrıca başıboş sokak hayvanlarının saldırısına uğrayan çocuklarımızın, savunmasız ve yaşlı insanlarımızın dramı bizleri müteessir kılmaktadır ve bu sorun kökünden çözülmeli, insanımızın can güvenliği bedeli ne olursa olsun güvenceye kavuşturulmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle, aziz milletimizin, Türk-İslam aleminin ve tüm insanlığın yeni yılını şimdiden tebrik ediyorum.
Aziz milletimizi ve sizleri saygıyla selamlıyor, bahtiyarlıkla, başarıyla ve sağlıkla geçecek bir yıl diliyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.